ABD Başkanı Donald Trump, ABD anayasasının koyduğu süre sınırı dahilinde dünya tarihine geçmektense, daha “etkili işler” yapıp tarihsel kalıcılığını daha uzun vadeye yayma derdinde. Sıra dışı bir iş insanı olmanın ötesine geçip siyaset sahnesinde boy göstermeye başlamasıyla birlikte dikkatleri biraz daha üzerinde toplayan Trump, arzuladığı kalıcılığı sağlamak için elinden geleni yapıyor. Siyasetin dilini değiştirmekle işe koyulan Trump için önceleri “delidir ne yapsa yeridir” kabilinden bir yaklaşım sergileyen küresel siyaset ahalisi, durumun ciddiyetini yeni yeni anlamaya başladı.
Dünyanın her yerinde, kalabalıklar önünde, miting meydanlarında siyasetin dili bir nebze sakilleşir. Bu herkes tarafından kabul görmüş, dozunda popülizmdir. Sandıkta başarı sağlamak için ortalamanın üslubuyla konuşmak gerektiği, siyasal iletişimin yazılı olmayan kuralı gibidir. Ancak sandığın gölgesi ortadan kalktığında, siyaset dilinin seviyesi ister istemez yükseltilir. Yani bugüne kadar bu böyle olmuştu.
ABD Başkanı Donald Trump ise bu siyasi teamülü, siyaset sahnesinde yer almasıyla birlikte alaşağı etmeyi başardı. Trump için popülizm, bir siyaset, hatta yaşam tarzı. Onun hem bayağı hem karmaşık dünyasında siyasetin dili, seçimden sonra da değişmiyor. Anlaşılan “taç giyen baş akıllanır” mekaniği Trump için pek işlemiyor.
Trump evreninde siyaset, sürekli agresif, sürekli ofansif ve sürekli hakaretlerle bezeli ilerleyen bir süreç. Rakiplerine ne kadar çok hakaret ederse, onları ne kadar çok karalarsa o kadar kazanacağını düşünüyor. Züccaciye dükkanına giren fil edasıyla daldığı ABD siyasetinde, çiğnenmedik teamül, yıkılmadık tabu bırakmayacağını ortaya koymaktan çekinmiyor.
Aynı durum diplomasi sahasında da baş gösteriyor. Trump evreninde diplomasinin yüzyıllar boyunca evrimleşerek oluşmuş teamüller düzenine yer yok. Onun diplomasi anlayışında nezaket bir ihtiyaç değil. Ülkesinin çıkarlarını savunurken, ne kadar kabalaşırsa o kadar kazançlı çıkacağını düşünüyor. Konuk ettiği devlet başkanlarına basının önünde hakaret etmek Trump için sorun değil, hatta bir güç gösterisi. Trump her zaman kendini “burada patron benim” demek zorunda hissediyor. Bunu zaman zaman negatif anlamda özenle seçtiği kelimeleri ve tavırlarıyla ortaya koymaktan da hiç çekinmiyor.
ABD’nin uluslararası belirleyici etki gücünü elinde tutan ABD Başkanı Trump, böyle giderse diplomasinin bu yeni dilini bütün dünyaya dayatacak. Dünya, Trump’ı geleneksel diplomasinin sınırlarına çekmeyi başaramayacak. Hatta böyle giderse diplomasi zemini, Trump evrenine doğru amansızca sürüklenecek ve nihayetinde yeni normali Donald Trump inşa edecek.
Galiba bundan sonra diplomatik görüşmelerde elense dönemi başlayacak. Diplomasi incelikli bir bilek güreşi olmaktan çıkacak, tek kuralın kuralsızlık olduğu Amerikan güreşine dönüşecek. Nezaketin yerini kabalık yarışı, hassasiyetlerle bezeli dilin yerini ise biteviye sakillik alacak. Böyle giderse Trump tarzı davranış kalıbına uyum sağlamayan liderler ise siyaset sahnesinden silinmeye mahkum olacak.
Dünya, taşkın aşırılıklar çağının eşiğinde. Bu yeni çağda “insani ilişkilerin kuralları” kitabından nezaket kalıcı olarak siliniyor. Siyaset ise, hassas kalplerin yeni cehennemi olma yolunda…